AusTurkiye.com’a ATCP’den Köşe yazarı

Hilkat Ozgun ATCP Başkanı Hilkat Özgün’ün, Avustralya’nın en tutarlı Internet Gazetesi olan AusTurkiye.com‘da çıkan ilk köşe yazısı:
********************************************************
Merhaba Sevgili Okurlarım! (Hemen de havaya girdim). Sizlerle bundan böyle AusTürkiye internet gazetesinde olacağım. Beni daha iyi tanıyabilmeniz için, yazılarımdan önce bu kısma bir tanıtım yazısı eklemek istedim.

Birara Hasan Söyler gibi esamemi saklasam da istediğimi yazsam mı diye düşünürken, ardından Bülent Yöntem’in buna gerek duymadan istediğine istediğini söyleme özgürlüğünü düşünerek adımı gizlemekten vaz geçtim. Köşe yazarlığına alışkınım. 2000 yılında Yeni Vatan Gazetesi’nde “Özgünce” adlı köşemde önce bilimsel, daha sonra okuyucuların isteği üzerine güncel yazılar yazdım. Amacım, yapıcı, birleştirici, bazen kendimden, bazen sizlerden birşeyler yazmak. Bunun yanında, yapıcı olacağına inandığım konularda eleştirilerim de olacaktır tabi ki.

Birçok arkadaşım bana “Superwoman” der. Anneyim, haftanın 5 günü çalışan bir iş kadınıyım, toplumsal işlerle uğraşan bir derneğin başkanıyım. Yaptığım işlerin hepsini ayrı ayrı dengede tutmaya çalışıyorum. Superwoman’ın özelliklerini fazla bilmiyorum. Ama Superman’le aramızda bazı benzerlikler görebiliyorum. Superman dünyanın en hızlı tepesinden uçabilir, ışık hızından daha hızlıdır. Bir yerde duramaz. Sürekli bir yerden bir yere sıçrar. Ben de gördügünüz gibi bir daldan bir dala atlıyorum. Şimdi de karşınıza köşe yazarı olarak çıktım. Fakat ne superman ne de superwoman karekterleri hayranıyım. Kendine inanan, başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insani olan meslektaşım Pasteur’e benzetilmeyi tercih ederim.

Pasteur, kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak görev yaptığı süre boyunca, tıbbın ilerlemesine büyük katkılarda bulundu. Tıp doktoru olmadığı için, 1800’lü yılların doktorları teorilerine karşı çıktılar. Pasteur, buna rağmen çalışmalarını sürdürdü. Pasteur’ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı. Kendi bildiği yöntemle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti.

1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişsiz ve sade bir yaşam sürdürdü. Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karsışında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu.

Londra’da uluslarası bir tıp kongresinde kongre salonuna girdikten kısa bir süre sonra Pasteur kürsüye davet edildi. Pasteur’ün yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi. Pasteur, “İngiltere veliaht (kral adayı) Prens’i buraya geliyor olsa gerek” dedi. “Keşke dışarda dursaydık. Gelişini de izleyebilirdik böylece.” Bu içten sözler herkesi çok duygulandırmıştı. Kongre başkanı Pasteur’e “Hayır Bay Pasteur” dedi. “Gelen sizsiniz. Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz.

Pasteur’le ilgili yazının son paragrafı bana çok uzak. Hiç bir zaman herkesin ayakta alkışladığı biri olmak için birşeyler yapmadım. Pasteur’den vermek istediğim mesaj, bir şeylere inanıyorsanız gerek kendi işiniz gerek toplumsal ve gerekse kişisel mücadeleleriniz için yılmadan bıkmadan çalışın. Başarılı olmamanız için neden yok.

Çocukluğumdan beri göçmen hayatı yaşadım. Babam öğretmendi. O köyden bu köye, bu kasabadan şu kasabaya göçüp durduk. Derken 1972’de ailece Almanya’ya göçüldü. Egitimimi Türkiye’de yaptım. Okulumu bitirince ben de Almanya’ya göç ettim. Bu göçler yetmemiş olmalı ki 1988 sonunda, eşimle birlikte Avustralya’ya göç ettik. Yaşadığımız ülke Avustralya’da edindiğim en büyük meziyet “Farklılıklara Tahammül Edebilme” sanatını öğrenmek oldu. Almanya, bu meziyeti öğrenilmem için uygun bir ülke değildi. Tabi ki şimdilerde orası da çok değişti.

Herkesin aynı şeyleri düşündüğü, aynı çözümleri ürettiği, aynı şeylerden hoşlanıp, aynı şeylerden nefret ettiği, aynı eğitimi aldığı, aynı şeyi okuyup, aynı şeye gülüp, aynı şeylere üzüldüğü, aynı kişiye oy verip, aynı siyasetçileri ömür boyu çektiği bir dünya düşünün. Kısaca herkes tıpa tıp birbirinin aynısı. Böylesine monoton bir dünyada yaşamayı istemezdim doğrusu. Biz insanları diğer canlılardan ayıran şey bu farklılığımızdır. Oysa zaman zaman bizler herkesin bizim gibi düşünmesini, bizim gibi tepki göstermesini, kendi kalıplarımız içerisinde olmasını istiyoruz. Olmayınca da birlikte yaşadığımız insanlarla anlaşmazlığa düşebiliyoruz. Avustralya Türk toplumu arasında bunu fazlasıyla görüyor ve doğrusu üzülüyorum. 272 ayrı etnik gruba tahammülümüz varken birbirimize tahammülümüz yok. Sihirli çözüm nedir onu da bilmiyorum. Herhalde biraz anlayış, biraz tahammül, biraz birbirimize destek olmalı. Ele ele verip, birlikte başaracağımız bir çok iş bizi bekliyor.

Farklılıktan bahsederken aklıma Kadin Erkek farklılığı geldi. Bugün 8 Mart Kadınlar Günü. Kadınlar Gününde ilk yazımı yazıyor olmak benim için büyük mutluluk.

8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanır. Bugün kadınlar tarafından ve / ya da kadınlar için konferans, seminer, gösteri ve eğlence gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kadınlar arası dayanışma ve kadınların toplumdan beklentileri vurgulanır.

Kadınlara özgü bir günün var olması düşüncesi ilk kez, 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında ortaya atıldı ve kabul edildi. Bir çok ülkede her yıl kutlanmaya başladı. İsveç’te ise 1912 yılından itibaren kutlanmaya başladı.

Ancak ilk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde ama her zaman ilkbaharda kutlanıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından olmuştur.

İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’li yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;

1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir deyişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.

Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800’lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi.

8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması, uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970’lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800’lerin ortasını bulur. ABD’nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, 1800’lü yılların ortalarından beri daha iyi çalişma koşulları, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücret ve daha iyi yaşam için mücadele vermektedir. Ama bunca yıllık mücadeleye karşın elde edebildikleri pek bir hak yoktur. En sonunda, 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazik ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır. Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.

Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor.

Her günün “8 Mart” olması dileklerimle……

Hilkat Özgün
HilkatOzgun@yahoo.com.au

ATCP Logo

Back          ATCP Home

For Latest Announcements // Duyurular

Comments are closed.