Mehmet Öztorun’la söyleşi

Mehmet OztorunAvustralya ziyaretinizle ilgili duygularınızı alabilir miyim?

Memnuniyetle. Daha önceki yıllarda  yapmış olduğumuz ziyaretten dolayı Avustralya’yı biliyorduk. Avustralya ziyaretimiz topluluk içinde gündeme geldiğinde,  bu tanıma bizi rahatlattı ve yine böyle bir organizasyonun Avustralya’da olması hoşumuza gitti. Biz yaptığımız şeyleri dünya insanlarına sunmak isteriz. O cihetle Avustralya hakikaten uzak bir ülke, ama biz, bu döneme kadar çok uzun mesafeler katettik. Bir kez daha Avustralya’ya gitmek her zaman olduğu gibi ilgimizi çekti ve atladık geldik. Programın mahiyeti bizim için her zaman önemlidir. Ne yapılması gerektiği ve amacının ne olduğu bizim için önem taşır. Burada Avustralya Türk Kültür Platformu’nun oluşturduğu 2010 Türk – Japon Dostluk Yılı içerisinde olacağımız ve Japon gruplarla aynı sahneyi paylaşacağımız, onların kendi kültürlerini,  bizim kendi kültürümüzü yansıtan bir program sunacağımızı öğrenmemiz gayet tabii hoşumuza giden birşey oldu. Biz de bu sebeple memnuniyetle geldik. Buraya gelişimizdeki  karşılamanın sıcaklığı, önce telefonda sesini duyduğumuz daha sonra burada görüştüğümüz insanların samimi ilgileri ve hele hele bir sivil toplum kuruluşu ile devletimizin Başkonsolosluğunun müşterek hareketleri, birbirlerine son derece destek vermeleri bizim için gurur ve mutluluk kaynağı oldu. Burada bulunmaktan son derece memnunuz. Yaptığımız ziyaretlerin sonunda, içimizde memlekete dönüşümüzün, ailemize kavuşmamızın sevinci olur, ama aynı zamanda hafif bir burukluk yok desem de yalan olur. Bu ilgi ve samimi davranışlar bizi tabii ki çok gururlandırdı.

Avustralya diğer ülkelerden çok farklı bir yapıya sahip. Çokkültürlü bir ülke. Bu ülkede 289 değişik ülkeden gelen, 248 ayrı dili konuşan ve 128 ayrı dine inanan insanlar bir arada uyum içerisinde yaşıyorlar. Konserimizde birçok değişik kültürden izleyicilerimiz vardı. Sema Programı onları çok etkiledi. Duygularını bizlerle paylaştılar. Peki siz bu izleyicilere hitap ederken neler hissettiniz?

Sahne bizim işimizi ortaya koyduğumuz en önemli yerdir. Bir yere görevli olarak adım attıktan veya evimizden çıktıktan itibaren kendimizi sahneye endeksleriz ve gösterimizi en güzel şekilde yapmaya gayret ederiz; cünkü temsil ettiğimiz bir Bakanlığımız var, Türkiye Cumhuriyeti var, Türk halkı var. Onun da ötesinde üzerinde önemle durmamız gereken  koskoca bir kültür var. Bu bizim için son derece önemli. Tabii elit bir kitlenin karşısında sahneye çıkmak, hakikaten saygın bir kitlenin, değişik coğrafyalardan gelmiş insanların, değişik kültürlerden gelen insanların bizi izlemesi son derece keyif verici bir durum. Program esnasında onlardan aldığımız pozitif enerji ki biz bunu hissederiz, bizim sanatımızı mükemmel bir şekilde icra etmemizde çok etkilidir. Sanatta ve sahnede icracı olarak, o insanların yüzlerindeki ifadeden ne hissettiklerini hissedip icramızı ona göre yönlendiririz. Seyirci ile aramızda bire bir bir etkileşim olur. O etkileşim bu konserde son derece mükemmeldi. İnsanları gözümüzün önünden geçirdiğimizde hepsi kendi içerisinde, kendi kültürüyle veya kendi gelenekleriyle, kendi yaradılışları ile, mizaçları gereği bizimle beraberdiler. Bizi canı gönülden dinlediler. Bizi ruhlarıyla dinlediler. Hissederek dinlediler. Biz bunu karşıdan gözlemledik ve bu hem Sema icra eden arkadaşlarımızı hem okuyan arkadaşlarımızı etkileyen önemli bir noktaydı. O etkileşim son derece güzeldi.

İzleyicilerden gelen yorumlarda, müziği vucudumdaki en ufak hücrelere kadar hissettim diyenler, ağladım diyenler, sözlerinden hiç birşey anlamamama rağmen müzik beni alıp bir yerlere götürdü, Semazenlerle ben de döndüm, huzur buldum diyenler oldu. Bu duyguların yaşanmasına neden olan şey nedir sizce?

Oraya gelen insanların muhakkak bir Hazreti Mevlana alt yapısı vardır. Biz onu öyle sayıyoruz. Biz 2007 yılında Mevlana Hazretlerinin 800. yıl dönümünü kutladık. UNESCO tarafından Mevlana yılı ilan edildi. Fakat şunu çok iyi biliyorduk ki biz dünyanın neresine gidecek olsak, nerede biz semayı ayin eşliğinde ortaya koyacak olsak Hazreti Mevlana bizden önce oradadır. Bunun çok iyi farkındayız ve Hazreti Pir’in dünyada olmadığı, eserlerinin çevrilmediği bir dil kalmadığı aşikar. Bu açıdan hazır bir potansiyel var karşımızda. Yani Mevlana’yı tanıyan, Mevlana’yı bilen, Mevlana Felsefesini görmüş, internetten, televizyondan duymuş, O’nun Gel çağrısı mesajını almış insanlarla karşı karşıyayız. Türk müziğinin en büyük formlarında ayin icrası yapıyoruz. Bu formda Farsça güfteli. Onu insanların anlaması mümkün değil ama Hazreti Pir’e ait sözler. Orada bir şiirsellik zaten var. Onu melodilere döken bir bestekar var. Kendi içerisinde ve onu besteleyen bestekarın kattığı ruh var. Bu ikisi hamur olduğunda ve sema ile iş pekiştiğinde bir şekilde mistik havayı orada tenefüs etmemek mümkün olmuyor. İnsanlar da bunu hissediyorlar. Biz de bu durumu hissederek, bütün vucudumuzla, benliğimizle, ruhumuzla eserleri icra ettiğimiz için izleyicinin etkilenmemesi mümkün değil.

Sema proğramına gençlerin ilgisi oldukça fazlaydı. Gençlik bir arayış içinde mi acaba yoksa sahnedeki performans ve görsellik mi onları bu kadar etkiliyor?

Günümüz gençliğinin müzik tarzı ve tutkusu göz ardı edilemez. Bu bir gerçek. Gençlerin içlerinin kaynadığı dönemler. Onlar bugün dünyada popüler olan pop müzik, rap müzik tarzında şeyleri dinleyecekler. Bu tarz müzikle bir şekilde coşkularını, enerjilerini sarfedecekler. Bizim müziğimizle de bir durulma hali, belki kaşınmamış noktalarını kaşıma halini yaşayacaklar. Pop müziğinde coşku, rap’de başka duygularını tatmin ediyorlar. Ama dedik ya Hazreti Pir’in katkısı, desteği, mistik havasıyla insandaki etkisinden  bahsediyoruz. İnsan duygusal bir varlık. İnsanın yeryüzünde halifesi bu kadar büyük bir sıfat var. Onların da bu mistik müzikten etkilenmemesi mümkün değil. Bu hangi dinden, dilden ve ırkdan olursa olsun. Çünkü onun hitap edilmedik bir yerlerine hitap ediyor. O mistik havayı tenefüs edip, dolayısıyla huzura erme ve başka şeyler hissetmelerine vesile oluyoruz. O yüzden ilgi duyuluyor.

Japonya’ya gittiniz mi? İlgileri nasıldı?

Japonlar Türkleri seven bir toplum. Bu sizin buradaki etkinliğinizde de görülüyor. 2007’de Tokyo ve Osaka’da iki program yaptık. Son derece ilgiliydiler. Gayet güzel programlar yaptık.
Japonların bize tarihten bir sempatileri var. Bizi Türkiyemizde bile yalnız bırakmıyorlar. Her yıl Aralık ayında Konya’da binlerce Japon turist görmek mümkün. Hazreti Pir’in anma döneminde Konya’ya gelirler.

Konserde sizleri izleyen resmi bir yetkili burada Başbakan’ın her yıl düzenlediği çok önemli bir etkinlik için davet önerdi. Bu konuda ne düşünürsünüz?

Biz devlet bünyesinde, devlet ciddiyetinde kurulmuş bir kuruluşuz. İşimiz sabahtan akşama kadar mevlevi müziği, tasavvuf müziği ve Hazreti Mevlana. Dolayısıyla her türlü organizasyon içerisinde görev almaktan onur duyarız. Bu açıdan da bağlı olduğumuz Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün bize gereken her türlü kolaylığı sağlayacağından eminiz. Şimdiye kadar hep böyle oldu. Beri tarafta zaten müdürlüğümüz ve şef arkadaşlarımız da buna sıcak bakıp organizasyonlarda gereken kolaylığı yaparlar. Biz de katkımızı sağlarız.

Sayın Mehmet Öztorun, son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Buraya gelişimizden son derece memnunuz, mutluyuz. Göstermiş olduğunuz samimi ilgiden son derece mutluyuz. Çok tecrübe ettiğimiz için bunu çok rahat söylüyorum. Dünyanın dört bir tarafına gittik. Bize olan yakınlıkları, ilgileri ve samimiyetlerini insanların artık yüzünden okur hale geldik. Burada o ilgi ve samimiyeti fazlasıyla gördük.
Yaptığınız işler uluslararası nitelikteki işler. Kırkbin pürüzün çıkabileceği işler. Siz bunları aşmışsınız.
Bakanlığım, müdürlüğüm ve şeflerimiz adına teşekkür ediyorum.
İlginizden, desteğinizden dolayı, böyle bir oluşum böyle bir program hazırlamanızdan dolayı son derece memnunuz. Yerini de bulduğu kanaatindeyiz.

Comments are closed.