Yunanistan Karagöz’e patent mi alıyor?

Hürriyet Gazetesinin 19 Mart 2007 tarihli “Yunanistan Karagöz’e patent alıyor” haberini okuyunca “Yemeyenin Malını Yerler” sözü geldi aklıma. Haberin doğruluğunu araştırmak için UNIMA (Uluslararası Kukla Birliği) Türkiye Milli Merkezi Başkanı Sayın Mevlüt Özhan’a bu konuda fikirlerini sordum ve ayrıca kendisinden Türkiye’de Kukla ve Gölge Sanatı konusunda bir yazı istedim. Mevlüt Özhan gazete haberinin dışında olayı doğrulayan bir belge olmamasına karşın UNIMA olarak gerekli girişimlerin yapılması konusunda ilgili resmi kurumlara bilgi gönderme aşamasında olduklarını belirtti. Mevlüt Özhan’la yazışmamda ilginç bir konu gündeme geldi.

Mevlüt ÖzhanKaragöz sanatımızı yaşatma ve tanıtma çalışmalarına devletimizin daha çok destek olması gerekir. Örneğin uluslararası festivallere, toplantılara sanatçılarımızın, bilim adamı ve araştırmacıların katılımının sağlanması gerekir. Çünkü kendi sanatınızı en iyi bu ortamlarda tanıtırsınız. Ne yazıkki ne sanatçılarımız, ne bilim adamlarımız nede Merkezimiz temsilcileri destek alamadıkları için yıllardır yurtdışı etkinliklere ve tanıtımlara katılamamaktadır. Kukla ve Gölge sanatının tüm Dünyada geliştirilmesi ve yaşatılması, bu sanat yoluyla Dünya Barışına katkı sağlanması amacıyla kurulan Union International de la Marionette -UNIMA (Uluslararası Kukla Birliği) toplantılarına bile maddi olanaksızlıklar nedeniyle katılamıyoruz. Bu toplantılardan birini ülkemizde yapmak istiyoruz ama destek olacak sponsor bulamıyoruz. 2004 yılında yapılan toplantıya katılamadığımız için 2008 yılında yapılacak UNIMA Kongresinin Türkiye’de yapılmasını sağlayamadık. 2008 yılındaki toplantı Avusturalya’da yapılacak. Bu toplantıya katılıp 2012 yılındaki toplantının Türkiye’de yapılması için çalışmamız gerekiyor.

Bu konuda bize yardımcı olabilirmisiniz? Toplantıya ülkemizden üç delegenin katılması gerekiyor, eğer bunların gidiş dönüş yol giderleriyle yeme ve yatı giderlerini karşılayacak sponsor bulabilirseniz gelen ekipte bunun karşılığı olarak sponsor kişi veya kuruluş adına Karagöz gösterileri yapar. Bu konuda sizden yardım ve haber bekliyoruz” dedi.

Bu konuya Türk İşadamlarımızın duyarlılık göstereceğini ve Gölge Oyunu sanatçılarımızın hem 2008 yılında Avustralya yapılacak olan toplantıya katılmalarını, hem Avustralya’ya Göçün 40.Yılında bu sanatı burada icra etmelerine imkan sağlayacaklarını, hem de 2012 UNIMA Kongresinin Türkiye’de yapılmasına destek olacaklarını ümit ediyorum. Avustralya Türk Kültür Platformu olarak bu sanatın Avustralya’da tanınması için çalışmalarımız var. Sanatçılarımızın Avustralya’ya gelmesi durumunda olası gösterileri için kendim ve çalışma arkadaşlarım adına, henüz arkadaşlarımla konuşmadan söz veriyorum. Çünkü onların da bu konuda ne kadar duyarlı olduklarını biliyorum.

UNIMA (Uluslararası Kukla Birliği) Türkiye Milli Merkezinin çalışmalarıyla ilgili bilgilere http://www.unimaturkiye.org/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Mevlüt Özhan’ın Yazısı:

TÜRKİYE’DE KUKLA VE GÖLGE SANATI

Türkler Kukla Tiyatrosu ile atalarının yaşadığı Orta Asya’da tanışmışlardır. Korkolçak, Çadır Hayal, Kovurçak adıyla oynattıkları kuklalarını göçlerle birlikte Anadolu’ya getirmişlerdir. Kukla Anadolu’da Hayal, Hayal-i Zıl veya Zıllı Hayal adıyla oynatılmıştır. Bilinen el kuklası ve ipli kuklanın yanı sıra dev kukla ve araba kuklası türleri de geliştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli nedenlerle İstanbul ve Edirne’de yapılan şenliklerde özellikle dev kukla ve araba kuklası gösterileri yer almıştır. 19 yüzyılda Avrupa dram tiyatrosu ve opera guruplarının İstanbul’ da gösteriler yapmaya başlaması kukla tiyatrosuna olan ilgiyi azaltmaya başlamış daha sonraki yıllarda bu ilgi iyiden azalınca kukla sanatçıları çocuklara yönelik oyunlar sergilemeye başlamışlardır.

Türk kuklası da diğer ülkeler de olduğu gibi kendine özgü bir tip yaratmıştır. ‘İbiş’ adı verilen bu tip saf, aynı zamanda kurnaz, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve yanlış uygulayan, gırtlaktan konuşan bir tiptir. Diğer tipler; bey, kahya, aşçı, hizmetçi kadın’dan oluşmaktadır. Oyun konuları genellikle bir konakta yaşayan bu tipler arasında geçen güncel olayları işler. Günümüzde araba ve dev kuklalar artık oynatılmamakta el kuklası ve ipli kukla türleri oynatılmaktadır. Oyun konuları genelde çocuklara yönelik olmakta, onların eğitimi ve eğlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Kukla tiyatrosunun bir türü olarak da kabul edilen gölge tiyatrosu Türkler’ de kimi araştırmacılara göre Orta Asya’dan itibaren oynatılmaktadır. Bu görüştekiler; kökeni Uzak doğu olarak kabul edilen gölge sanatının Çin’den Orta Asya ‘da yaşayan Türkler’ e geçtiğini, göçlerle de Anadolu’ya getirildiğini savunmaktadırlar. Bir başka görüşe göre ise yine gölge oyununun kökeni Uzakdoğu ülkeleri olarak kabul edilmekte ve Anadolu’ ya Mısır yoluyla geldiği savunulmaktadır. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in 1517 Mısır seferi dönüşünde orada gördüğü ve izlediği iki gölge sanatçısını İstanbul’a getirmesiyle Türkler’in gölge sanatıyla tanıştığı anlatılmaktadır. Gölge oyunu Anadolu’ya geldikten sonra Türk sanatçıları tarafından işlenerek yepyeni bir sanata dönüştürülmüştür. Öncelikle, deve derisinden yapılan tasvirler, deri çok iyi işlenerek şeffaf hale getirilmiş, canlı renklerle boyanarak bir sanat harikasına dönüştürülmüştür. Oyuna yapısal bir bütünlük kazandırılmış, Giriş (mukaddime), Söyleşi (Muhavere), Oyun (Fasıl) ve Bitiş olarak dört bölüme ayrılmış, olaylar konu bütünlüğü içerisinde işlenmeye başlanmış, oyun tipleri çoğaltılarak Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan değişik kültürel kökenli topluluklar, tiplemelerle Karagöz Perdesinde yerini almıştır.

Önceleri kuklayla birlikte Hayal, Hayal-i Zıl, Zıllı Hayal olarak isimlendirilen gölge oyunu 17. yüzyıl başlarından itibaren Karagöz olarak isimlendirilmiştir. Kukla ismi de bu tarihten itibaren kullanılmaya başlanmıştır.

Oyununun ana karakterleri Karagöz ve Hacivat’tır. Bu kişilerin gerçekte yaşadığına dair pek çok hikaye anlatılmaktadır. Aynı zamanda Karagöz sanatının doğuşunun da kökeni olarak kabul edilen bu hikayelerden en yaygın olanı Bursa’daki Ulu Cami’ ile ilgili olanıdır. Hikaye ye göre Osmanlı Sultanı Orhan Bey zamanında Bursa’da Ulu Cami’ nin yapımına başlanır.
Cami inşaatında Karagöz demir ustası, Hacivat duvar ustası olarak çalışmaya başlarlar. Karagöz ile Hacivat’ın aralarında yaptıkları söyleşmeler ve şakalar işçilerin çalışmasını engellediği için cami inşaatı zamanında bitirilemez. Sultan Orhan inşaatın gecikmesine neden olan Karagöz ve Hacivat’ı öldürtür. Sonradan bu iki kişiyi öldürttüğü için üzüntü duyar. Sultan’ın üzüldüğünü gören Kuşteri adlı birisi Karagöz ve Hacivat’ın deriden suretlerini yapıp, ışığın perdeye yansıttığı gölgelerini oynatarak Sultan’ın üzüntüsünü gidermeye çalışır. Böylece Karagöz oyunu yaratılmış olur.

17. yüzyılda gelişen Karagöz sanatı 18. yüzyılda en parlak dönemini yaşar. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’da halkın en sevdiği gösteri türü olan Karagöz o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olan Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Tunus, Cezayir, Mısır ve Suriye’ ye yayılır. Başlangıçta Türk sanatçılar tarafından orada yerleşen Türkler’ e oynatılan Karagöz zamanla yerli sanatçılarca öğrenilerek kendi dillerinde kendi halklarına oynatılmaya başlanır.

Saraylarda, köşklerde, kahvelerde, akşamları park ve bahçelerde halka oynatılan Karagöz gösterileri Osmanlı şenliklerinde de yer almıştır.

Karagöz oyunları konularını halk hikayelerinden, günlük yaşamdan almıştır. Oyunlarda hicive ve siyasi taşlamalara yer verilmiştir. Bu nedenle zaman zaman yasaklamalar olmuştur.

Karagöz oyunundaki kişiler tip özelliği taşımaktadır. Olaylar ve kişiler ayrıntıları ile değil yüzeysel olarak işlenir ama tipik ve önemli özellikler vurgulanarak izleyiciye mesajlar verilir. Oyunun başkişileri Karagöz ve Hacivat’ tır. Karagöz halkı, Hacivat ise biraz daha üst tabakayı temsil ederler. Diğer tipler Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan toplulukları ve kalıplaşmış insan tiplerini simgelerler. Bu tipler; Rum, Frenk, Arnavut, Ermeni Yahudi, Acem, Arap, Kayserili, Karadenizli(Laz), Kastamonulu, Aydınlı Efe, Matiz, Çelebi, Beberuhi, Zenneler, Karagöz’ün Karısı, Karagöz ve Hacivat’ın oğullarıdır.

Karagöz oyunlarında her konu, her olay komedi tarzında anlatılır. Bütün oyunlarda komik ögeler ön plandadır. Komik ögeler söz ve hareketlerle verilir. Söz komiklikleri ironi, yanlış anlamalar ve şive taklitleri ile sağlanır. Bütün tipler yerel şiveleri ile konuşturulurlar. Hareketlerle komiklik ise kavgalar, düşüp kalkmalar, bir eşyaya, insana çarpmalarla verilir.

Oyunlarda müzik önemli yer tutar. Tipler perdeye getirilirken temsil ettikleri topluluğun müziği ile birlikte getirilirler.

Halkın en sevdiği ve beğendiği gösteri türü olan Karagöz’e karşı olan ilgi 19. yüzyıldan itibaren azalmaya başlamıştır. Avrupa Tiyatrolarının İstanbul’a gelmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun gitgide zayıflaması bu sanata ilgiyi azaltmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yeniden canlanan Karagöz ve Kukla sanatı Kültür Bakanlığı ve UNIMA Türkiye Milli Merkezi’nin ve sanatçıların çabalarıyla yaşatılmaya çalışılmaktadır. Kukla ve Karagöz sanatçısı yetiştiren bir eğitim kurumu henüz bulunmamaktadır. Yeni sanatçılar usta sanatçıların yanında çalışarak yetişmektedirler. Sanatçılar gösterilerini gezici olarak değişik salonlarda yapmaktadırlar. Yeni yeni yerleşik bir salonda haftanın belirli günleri gösteri yapan kukla ve gölge tiyatrosu oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Hayali Küçük Ali (Muhittin SEVİLEN), Hadi POYRAZOĞLU, Nevzat AÇIKGÖZ, Mazhar Baba, Camcı İrfan, Talat DUMANLI, Hayali Torun Çelebi(Tuncay TANBOĞA), Cin Baba( Nejat ÖZNACAR), İhsan DİZDAR. son yıllarda vefat eden tanınmış Karagöz –Kukla sanatçılarıdır.

Yaşayan Karagöz sanatçıları ise; Orhan KURT, Tacettin DİKER, Metin ÖZLEN, Ünver ORAL, Mustafa MUTLU. Bunların yanı sıra Mehmet BAYCAN, M. Hazım KISAKÜREK, Alpay EKLER, Şinasi ÇELİKKOL, Cengiz ÖZEK gibi son yıllarda yetişmiş karagöz sanatçıları bulunmaktadır. Selim BAŞEĞMEZ, Arif Duygu TANSI, Mehmet Tahir İKİLER, gibi kukla sanatçılarının yanı sıra Haluk YÜCE, Vural ARISOY, gibi kukla sanatçıları yetişmişlerdir.

Mevlüt ÖZHAN
UNIMA Türkiye Milli Merkezi Başkanı

Kültür değerlerimize sahip çıkmak dileklerimle…

Hilkat Özgün

ATCP Logo

Back     ATCP Home

For Latest Announcements // Duyurular

Comments are closed.